Saliha Gök: Yeni Dünya Ekonomisinde Ulusal Direnç ve Yerli Üretim Gücü
Yeni Yüzyılın Ekonomik Gerçeği
yüzyılın üçüncü çeyreğine yaklaşırken dünya ekonomisi artık yalnız rakamlarla değil, direnç kapasitesiyle ölçülüyor.
Bir ülkenin zenginliği artık kasasındaki dövizle değil;
- üretim gücüyle,
teknolojik özgünlüğüyle,
yerli sanayisinin sürdürülebilirliğiyle,
ve en önemlisi ekonomik bağımsızlığına olan inanç direnciyle tanımlanıyor.
Bugün küresel sistem, görünürde ticaret ortaklığı; gerçekte ise bağımlılık zinciri kuran yeni bir sömürü biçimi üretmiştir.
Yerli üretim zayıfladıkça, toplumlar sadece ekonomilerini değil, kültürel özgüvenlerini de kaybetmeye başlamıştır.
1. Küresel Sermayenin Görünmez Kuşatması
Uluslararası finans ağları, üretimden çok tüketim merkezli bir ekonomi modelini dayatmaktadır.
Krediyle büyüyen, borçla ayakta duran, ithalatla yaşayan ülkeler, farkında olmadan ekonomik kolonileşmeye sürüklenmiştir.
Bu süreçte en çok zarar gören ise yerli üretici ve ulusal sanayi ruhudur.
Bir ülke kendi gıdasını, enerjisini, teknolojisini üretemiyorsa;
o ülke kendi kaderini de yönetemez.
2. Ulusal Direncin Temeli: Üretim Kültürü
Ekonomik bağımsızlık, savunma sanayisinden çok daha geniş bir “milli üretim seferberliği” gerektirir.
Yerli üretim, yalnızca mal üretmek değil;
bilgi, değer, istihdam ve onur üretmektir.
Kalkınma bir istatistik değil, bir irade meselesidir.
Toplumların direnci fabrikada başlar, tarlada büyür, laboratuvarda şekillenir.
Gerçek kalkınma, ithalatın azalması değil; yaratıcı üretim gücünün halkın bilincine işlemesidir.
3. Yeni Nesil Bağımsızlık: Ekonomik Egemenlik
Bugün bağımsızlık yalnızca siyasi sınırlarla değil, ekonomik egemenlikle ölçülür.
Enerji, yazılım, savunma, tarım, gıda ve iletişim altyapısı dışa bağımlı bir ülke, görünmez bir kuşatma altındadır.
Bu nedenle 21. yüzyılın gerçek devrimi, yerli üretimi yeniden kutsamak olacaktır.
Ulusal direnç, sadece kriz zamanlarında değil, refah dönemlerinde de üretim disiplinini koruyabilme yeteneğidir.
Yani asıl güç, “darlıkta değil, bollukta üretimi sürdürebilmektir.”
4. Toplumsal Ekonomi ve Vicdanlı Kalkınma
Ekonomi yalnız matematik değildir; ahlakla, vicdanla ve insanla ilgilidir.
Bir ülkenin büyüme rakamları değil, insanının huzuru ve emeğinin değeri asıl göstergedir.
Kârın kutsandığı, emeğin değersizleştirildiği bir sistemin uzun ömürlü olması mümkün değildir.
Yerli üretim, aynı zamanda toplumsal barışın sigortasıdır.
Çünkü üretmeyen toplum, tüketim baskısıyla çatışmaya sürüklenir.
Üreten toplum ise paylaşma bilincini, dayanışmayı ve umudu yaşatır.
Yeni Ekonominin İnşası
Küresel fırtınalar çağında ayakta kalmanın tek yolu;
yerli üretimi, milli ekonomiyi ve insan merkezli kalkınmayı kutsamaktır.
Bir milletin asıl zenginliği, toprağında değil, üretme inancındadır.
Bugün Türkiye’nin en büyük görevi, “ekonomik bağımsızlığını” yeniden halk bilincine yerleştirmektir.
Ulusal direnç, yalnız devlet politikası değil, bir milletin ortak onur sözleşmesidir.
Hiç yorum yok:
saygı ve iyi nıyetli açıklama niteliği taşımayan yorumlar yayınlanmıyacak tır