Zakir KAYA-HESSDALEN IŞIKLARI,ÇÖL CİLASI
HESSDALEN IŞIKLARI
Norveç’in Hessdalen vadisinde gece görülen ışıklar yıllardır meteorologları şaşırtıyor. Bu ışıklar otomobil kadar büyük oluyor ve gökte saatlerce kuş gibi süzülüyor. Öyle ki 80’li yıllarda haftada 20 ışık görülüyordu. Ancak, Norveç’e tatile gider ve bunları görürseniz sakın dokunmayın!
Uzaktan yapılan ölçümler her bir ışık topunun 19 kilovat güç yaydığını gösteriyor. Hessdalen ışıkları hep aynı bölgede görüldüğü için bilim insanları daha detaylı ölçümler yapabildiler; ama ne olduklarıyla ilgili birkaç farklı teori var. Bunlardan biri de Coulomb kristalleri:
Coulomb kristalleri 6000 derece sıcaklıktaki gazda, yani plazmada oluşabiliyor; çünkü bunlar bildiğimiz anlamda sert kristal değil de elektrik yüklü gaz bulutlarıdır ve elinizde tutabileceğiniz katı objeler değil de bir tür enerji kafesidir. Öyle ki sıcak gazdan oluşan bu tür bir enerji kristalinin içine yeterli sayıda yüklü parçacık sıkışırsa bunlar gökte ampul gibi parlayabilir.
NEDEN NORVEÇ?
Yerbilimcilere göre bunun özel bir sebebi var: Hessdalen vadisinden radyoaktif radon gazı çıkıyor ve havaya karışıyor. Bu gaz da atmosferdeki toz partiküllerine karışarak Coulomb kristallerini meydana getiriyor. Nitekim radyoaktif radon daha hafif atomlara bozunurken enerji yayıyor ve toz parçacıklarının birleşip Coulomb kristali oluşturmasına neden olabilir.
BİLİMİN YILDIRIM TOPUNA GERİ DÖNÜŞÜ
Diğer araştırmacılar ise Hessdalen ışıklarının yıldırım topu olduğunu düşünüyor; ama bu kez Hessdalen’e özgü bir alt türden söz ediyoruz. Vadideki kuvars kristalleri piezoelektrik özelliği sayesinde yüksek basınç altında elektrik alanı üretiyor.
Kuvars kristallerinin vadideki kayaların arasında sıkışmasıyla üretilen elektrik alanı, Hessdalen vadisinde üst üste yıldırım topları oluşturuyor. Böylece turistler tehlikeli ama güzel bir ışık ve elektrik şovuna tanıklık ediyor. Her durumda Hessdalen ışıklarından uzaylılar sorumlu bulunmuyor.
ÇÖL CİLASI
Her ne kadar yıldırım topları uzaylıların işi olması da onlara atfedilen bir şey daha var: Çöl cilası. Jeologlar kurak dünya çöllerini ziyaret ettikleri zaman hemen her yerde çöl cilasıyla kaplı parlak yüzeyli kayalar buluyorlar.
Sadece birkaç mikron kalınlığındaki bu siyah tabaka, çölde yaşayan eski insanların geleceğe kaya resimleri bırakmasını da sağlamış bulunuyor. Gerçekten birçok kültür siyah ince tabakayı kazıyarak kaya resimleri çiziyor.
Şimdi diyeceksiniz ki “Ama hocam, bunun uzaylılarla ne ilgisi var? Gezegen kayası işte, zift gibi bir şeyle kaplı olabilir.” Gerçekten de bunların uzaylı işi olduğuna dair hiçbir kanıt yok. Yine de çöl cilası gizemli bir madde; çünkü bu siyah katmanın kimyasal bileşimi alttaki kayadan farklı.
O sebeple çöl cilasını büyükşehirlerdeki pis baca dumanının beton cephelerde is tabakası oluşturması gibi bir süreçle açıklayamayız. Peki altta yer alan kaya katmanına duvar boyasının çıplak bina duvarına yabancı olması kadar yabancı olan çöl cilasını nasıl açıklayacağız?
MİKROPLARIN ESERİ OLABİLİR
Yaşambilimciler çöl cilasını inceledikleri zaman gerçekten de mikrop içerdiğini gördüler. Hatta ciladaki manganez minerali standart bakteri atığı olarak biliniyor. Oysa canlı türleri Dünya’nın her yerini kapladığı için bu bir rastlantı olabilir. Belki de bakteriler cilayı üretmiyor, ama cilanın içinde yaşıyorlar.
Yine de size uçan dairelere inanan insanların hayal gücünün aslında bilimin yanında ne kadar kısır kaldığına dair bir örnek gösterebilirim. Bunun adı gölge biyosfer: Gölge biyosfer teorisine göre Dünya’da DNA, karbon ve protein tabanlı olmayan; belki de sadece kil tabanlı olan canlılar var. Hatta bunlar en az bildiğimiz yaşam kadar yaygın olabilirler.
Ancak, bu canlıları taş ve çöl cilası gibi cansız cisimlerden ayırt edemiyoruz. O yüzden görsek de tanımıyoruz. Tabii ki bu bir spekülasyon ve hiçbir bilimsel kanıta dayanmıyor. Örneğin, karbon tabanlı olan bildiğimiz yaşam Dünya’yı işgal etmişken başka canlılara yer kalmadı diyebiliriz; ama gölge biyosfer üyeleri bildiğimiz canlılardan çok farklıysa iki ekosistem birbirine zarar vermeden yaşayabilir.
PEKİ BUNA NE GEREK VAR?
Gölge biyosfer Dünya’da olmayabilir; ama Güneş Sistemi dışındaki öte gezegenlerde kimyasal süreçler açısından çok farklı canlılar bulunabilir. Biz de Dünya’daki yaşamın gözümüze at gözlüğünü takmasını istemiyorsak evrende ne tür alternatif canlı türleri olabileceğine bakmalı ve bilimin bakış açısını genişletmeliyiz.
İŞTE YANITSIZ SORU DEĞERİ
Hegel demiş ki insanlar bütün sorunlarını çözerlerse tarih sona erer. Bunu öğrenmenin yaşı yok cümlesiyle birleştirirsek insanlık var oldukça bilimin ve bilimsel araştırmaların süreceğini görebiliriz. Hatta insan olmak için eksiklerimizin olması ve bunları tamamlamak için de merak duygusunun hissedilmesi gerekiyor.
İşte bilim insanlarının henüz yanıtlayamadığı gizemli soru burada işe yarıyor. Evreni anlamak için bizi daha çok çalışmaya, daha iyi insan olmaya teşvik ediyor. Öyle ki soru kendi başına çok ilginç ama aynı zamanda, bilgilerimiz genişledikçe farkına varabileceğimiz gibi küçük ve önemsiz olabilir. Oysa işin sonunda en aptalca soru bile bize yepyeni bilgilerin ve dünyaların kapısını aralayabilir.
Peki öyleyse Herkes Nerede? Evrende dünya dışı uygarlıklar varsa neden gelip bize merhaba demiyorlar? Bunun yanıtını Dünya’ya en yakın yıldız olan Proxima C’nin yörüngesinde dönen Dünya benzeri kayalık gezegende bulabiliriz. Orada bulamazsak geleceğin süper güçlü teleskoplarını, başka galaksilerde yeni keşfettiğimiz öte gezegenlere de çevirebiliriz. Çok çalışın ve bilimle kalın.
Hiç yorum yok:
saygı ve iyi nıyetli açıklama niteliği taşımayan yorumlar yayınlanmıyacak tır